Haber tarzına, başında bulunduğun gazetenin şu anki yayın politikasına göre başka pek çok konuda da kaçınılmaz olarak tartışacağız seninle, ama bu sana, bu mevzuda yazacağım son yazıdır. Topu tüfeği, haftada iki gün yazıyorum zaten. Bir mevzuda fazlaca kalem oynatınca, yazacak konu birikiyor, kelimelere borçlu kalıyorum sonra. Son söyleyeceğim sözü en baştan söyleyeyim, haksızsın… Söylediklerin içinde kimi doğruları barındırsa da, kişilerden yola çıkıp bir camiayı toptan karalamaya çalışman en azından ahlaki değil. Bunu sen de biliyorsun… Ama kendinde vehmettiğin, “yanılmaz adam” payesine halel getirmemek için gereksiz yere inatlaşıyorsun…
Ağabey demişsin ya bana sağ ol… Eğer sözünde samimiysen, bir büyüğün olarak fikrime değer ver o halde. Süreci provoke etmek yerine, “Benim kastım maden mühendislerinin içindeki çürük elmalaraydı, maksadını aşan cümleler kurdum, camiadan özür dilerim” desen, “yanılmazlığına” küçük bir gölge düşerdi belki ama “adamlığın” tavan yapardı, emin ol bundan… Tartışma da orada biterdi. Hem maden mühendisleri camiasına da kendi içindeki çürük elmalarla hesaplaşma şansı da vermiş olurdun… Bunun yerine gazete sahibi olmanın imtiyazına sığındın ve cerbezeli bir dille sapı samana karıştırarak saldırıya geçtin…
Güzel kardeşim,
31 yıl işçilik yaptım. Çıraklıktan servis şefliğine değin işçiliğin tüm kademelerinden geçtim büyük bir enerjiyle. Hepsinden de anlımın akıyla çıktım çok şükür… İstersen git, Kozlu’da, Koruyucu Bakım Şefi Komünist Ahmet’i birilerine sor, ben değil onlar anlatsın sana… 31 yıl çalışıp pek çok başarılı işe imza attığım kurumda, daha TTK harflerinin ne anlama geldiğini bilmeyen neredeyse çocuğum yaşındaki bir mühendis, işin gereği yaptığımız bir tartışma sırasında küfür etti bana. Ben de yakasına yapıştım, emin ol vurmadım. Sonuç ne oldu biliyor musun? Müessese yönetimi sendikayla al gülüm, ver gülüm yaptığı toplantı sonucunda beni cezalandırırken, onunla ilgili hiçbir işlem yapmadı. Ben de onurlu her insanın yapacağı gibi dilekçemi verdim, emekli oldum. Oysa oğlum ilkokuldayken, kızım da yeni üniversiteye başlamıştı daha. Biraz daha çalışmam lazımdı yani… Olmadı… Şimdi, bir ham ervahtan yola çıkıp, bütün mühendis camiasını fodul ilan etsem olur mu? Onlarla aynı çapsızlığa düşmek yakışır mı bu bana?
Kabul etmek gerekiyor asalak her kesiminde var toplumun. İşçilerin, gazetecilerin, esnafın olduğu gibi mühendislerin içinde de var… Ocağa gitmeden maaş alan işçilerden, ben değil, sen söz ettin yazında. Bu asalaklardan yola çıkıp, ayrımsız tüm işçileri haramzade ilan etsek, ciğerlerini kör karanlıklarda tüketmiş Veli Tığ’ın ruhu incinmez mi sence? Çalışıp, evine ekmeğin en namuslusunu götürmekten başka hiçbir suçu olmayan, o emek adamın mezarında rahat uyuması için ak koyunla kara koyunu birbirinden ayırmak gerekiyor. Değil sekiz saat, sekiz dakika bile fazladan ocak parası almayan bir yığın maden mühendisi tanıyorum… Kimsenin canı yanmasın diye didinen, şu Allah’ın belası sistemle kendi geleceğini karartma pahasına savaşan aslan yüreklerin soyu tükenmedi daha. Şimdi sen hangi hakla herkesi aynı kefeye koyuyorsun? Kimseyi tenzih etmeden, herkesle dalga geçen cümleler kurma hakkını kim veriyor sana?
Canım kardeşim,
Emin ol yanıt olarak yazdıklarının da hiçbir karşılığı yok hayatta. Salt tribünlere oynayıp, tartışmadan üstün çıkmak için ortaokul çocuklarının düzeyindeki bir algı dünyasına sesleniyorsun. “Maden mühendislerinden neden meslek hastası yok?” sorusu akli mi sence? Senin elin, yüzün neden matbaanda çalışan operatörün gibi mürekkep karası olmuyorsa, ciğerlerinde neden onlardan daha az boya kokusu varsa maden mühendisi de ondan meslek hastası olmuyor. Görevi gereği arında kazma sallamıyor çünkü, lağımda delik delmiyor. Okutmayı çok istediğin çocuklarının yarın kazanacağı gibi tıpkı, eğitimli olmak böyle bir ayrıcalık kazandırıyor onlara… Farkında mısın bilmem, yalnızca maden mühendisleri değil, inşaat mühendisleri de ölmüyor inşaatlarda… Tersanelerde gemi inşa mühendisleri iskeleden düşmüyor…
Gel canım kardeşim, hiç ocak yüzü görmeden yeraltı maaşı alan siyaset cambazlarının, güç odağı oluşturmuş tiranların, sendika asalaklarının üzerine gidelim birlikte. Sana istediğin kadar done de vereyim. Ama işin gereği olarak zaman zaman dışarıda görevlendirilen ve buradaki tertibi sırasında -kusura bakmasın arkadaşlarım- eşek gibi çalışan insanları da rahat bırakalım. En azından bir değer yaratıyor onlar. Maket ocağın yapımında çalışanların tamamını tanıyorum. Emin ol müessesenin en çalışkan işçileri onlar. İş nerede, onlar orada… Seyrettim bizim gazetenin penceresinden, yağmurun altında çalıştılar günlerce… Mesaileri dolduğu halde işi bırakıp gitmediler. Birileriyle hesaplaşmak adına onları taciz etmek emek düşmanlığı yapmaktan, görüntüden yola çıkarak, işin esasını gizlemekten başka bir işe yaramıyor. Bırak garibanların aldığı üç kuruşu da deveyi hamutuyla götürenlere bak.
Kardeşim Ali Rıza…
Çok uzadı ama okurun da sabrına sığınarak birkaç kelam daha etmek isterim, dedim ya, bir daha yazmayacağım bu konuda. Bizim gazetede çalışıp da hakkı kalanlardan söz etmişsin yazında. Açık açık yazıyorum, varsa öyle biri gelsin bana. Sana söz, dinleyeceğim kendilerini, hakları varsa hukuki destek de içinde her türlü yolu göstereceğim. Üzerindeki ağır haciz ve ipotek yükü elini kolunu bağlasa da çok uğraşıyor Mustafa. Mali işleri düzeltebilir mi bilmiyorum ama en büyük çabalarından biri çalışanların maaşlarını düzgün olarak ödeyebilmek şu günlerde. Umarım yeni yılda o da olacak… Efes - Tuborg meselesinden kastın ne? Açık yazmadığın için bilemiyorum. Ama ortada bir hukuksuzluk, güce yaslanarak hak yeme gibi bir durum varsa, onu da yaz, benle beraber tüm kamuoyu da öğrensin. Ama söylenenlere bakılırsa senin de sicilin parlak değil bu alemde… Yanında çalıştırdığın kimi insanların küfür, şiddet dahil bir dolu şikayeti var… Onları ne yapacağız?
Madem yağmurun altında saatlerce çalışan işçilerin vergi kaçırıp kaçırmadığını sorgulayacak kadar kamu hakkının peşindesin, İl Genel Meclisi Başkanı İsmail Terzi’nin Antalya’da beş yıldızlı otelde gününü gün ederken bir yandan da ocak yevmiyesi aldığı günlerde neden tek satır yazmadın? Halkkın Sesi neden yalnız kaldı basın aleminde? Canım kardeşim, kamu adına iyi bir şey yap, örneğin, AKP ilçe başkanına geçtiğimiz günlerde Kozlu’da satılan araziyi sorgula biraz. Hamdi Uçar’a, üç kuruşa kiralanan hazine arazisinin değerini araştır ya da. Kendi partisine son derece tartışmalı olarak geçen ve hakkında pek çok iddia bulunan bir belediye başkanının, hem il, hem de ilçe başkanıyla al takke ve külah ilişkiye girmesi hukuki olsa bile ne kadar ahlaki, bunları tartış gazetende? 40 yıldır bu kentin kaderini elinde tutup, Atilla ile birlikte şikâyet ettiğiniz ne kadar olumsuzluk varsa hepsinde payı olan Köksal Toptan’ın siyasi sorumluluğu üzerinde dur biraz… Bak o zaman çok daha iyi bir ağabey kardeş oluruz seninle… Bir de “kınama-kına” ilişkisini kurup aklınca espri yapmışsın ya, şayet benle tartışıyorsan lütfen bu ucuzluklara da kaçma, inan hiç komik olmuyorsun… Sağlıcakla kal güzel kardeşim…