Yalanın bunca prim yaptığı, dezenformasyonun toplumu doğru haberden çok daha fazla yönlendirdiği bir başka ülke daha var mıdır dünyada bilmiyorum. Resmi rakamlara göre, 300 kişiyi pisipisine ölüme yollayan SOMA patronlarıyla kol kola giren hükümet, yalan üstüne yalan söylüyor. Yalakalık sınırını kat be kat aşan yandaş medya, ürettiği akla ziyan teorilerle ortalığa karbon monoksitten de kötü bir duman yayarak zaten bulanık olan beyinleri zehirliyor. Muhalif basın ise doğru sorular sormak yerine, siyasal bir dili tercih ederek kirliliğin katmanlaşmasını sağlıyor. Bize de öfkeden deli olup, hüzünden kedere, acılı duyguların birinden diğerine düşerek kahrolmak kalıyor…

 

Şundan kesinlikle eminim. Nasıl ki, devlet yetkilileriyle SOMA patronlarının katliamın ilk anlarından itibaren yaymaya çalıştığı “Trafo patladı” yalanı çok kısa sürede açığa çıktıysa, gerçeği örtbas etmeye çalışan diğer çabalar da er ya da geç çıkacaktır ortaya. Gerçek çoğunluğun neye inandığından bağımsız olarak, yalandan, çok daha güçlüdür çünkü. Egemenlerin ördüğü yalan duvarını aşmak için yeni yalanlar üretmek dahil her şeyi mubah sayan, neyin doğru, neyin gerçek olduğuna bakmadan kendi işine yarayan tezviratı yaymayı gazetecilik sanan aklıevvellere de birkaç şey söylemek isterim. Zalimlerin ekmeğine yağ sürmekle kalmıyor, gerçeğin açığa çıkmasını da engelleyerek suça ortak oluyorsunuz…

 

ZALİMLERE KOZ VERİLİYOR

Muhalif bir kısım basına göre, Soma ocağında yüzlerce Suriyeli çalışıyormuş örneğin. Olabilir mi? Pekâlâ olur… Üzerine mutlaka gidilmelidir. Ama “İçeride yüzden fazla Suriyeli ölü var. Çıkarmayıp üzerini betonlaştırdılar” derseniz, yanıt olarak “Yuh” derler adama… Kömür karasına sıvanan yüzleriyle kimliklerini “maden yitiği”nde eşitlemiş insanların, isimlerinin saptanıp ailelerine teslim edilmesinde bin türlü sıkıntı yaşanırken, uyruklarını bile tespit eden birileri üzerilerine beton atıyor öyle mi? Hem de o hengâme arasında… Sözcüğün tam anlamıyla deli saçması. Yalaka basının servis ettiği“Soma Gezi’nin intikamı olarak patlatıldı” vicdansızlığının başka dile tercümesinden başka hiçbir anlamı olmayan bu tezvirat doğru soruların peşine düşülmesini engellediği gibi zalimlere koz da veriyor…

 

“Kullanılan maskeler yanlıştı” diye bar bar bağırıyorum kaç gündür ama sesimi duyuramıyorum kimseye. Tezvirat kimileri için doğru bilgiden çok daha önemli çünkü… Televizyonlardan gördükten sonra birkaç kanaldan teyit ettirdim bilgiyi, Somalı arkadaşlarıma verilenler filtreli karbon monoksit maskesi. Bu maskeler solunan ortamdaki karbon monoksiti süzüyor. Başka zehirli gazları süzemediği gibi, oksijenin % 18’in altına düşmesi ya da karbon monoksitin % 1,5’un üzerine çıkması durumunda hiçbir işe yaramıyor. Oksijen oranının  %13’lere düştüğü dile getirilen bilgiler arasında bulunduğuna göre insanların yanlış maske yüzünden hayatını kaybettiğini anlamak için uzman olmak gerekmiyor…

 

DAHA FAZLA KAR AÇGÖZLÜLÜĞÜ

Onun yerine kullanılması gereken oksijen maskesi olmalıydı. Bir kamu kurumu olan ve bir ölçüde de olsa kârdan daha çok iş güvenliğine önem veren TTK’nin kullandığı bu maske kapalı devre çalıyor. Bele bağlı bir kese düşünün.  İçinde bir kimyasal olan bu kese, dalgıçların kullandığı şnorkel gibi bir hortumla ağza uzanıyor. Bir mandalla burun kıstırıldıktan sonra tüm solunumu keseden yapılıyor. Oturulduğunda 100, koşulduğundaysa 30 dakika koruma sağlıyor. Kamu işletmesinin beşte bir fiyatına kömür üretmekle övünen şirket, biraz paraya kıyıp bunlardan alsaydı pek çok insanın canı kurtulmuştu şimdi… Tercihin nedeni belli: Birinin ederi 30, diğerininse 150 ile 500 dolar arasında değişiyor… Buradan bakınca, Soma’daki katliamın altındaki “patronların daha çok kâr açgözlülüğü” çok net bir şekilde görünüyor.

 

Basın toplantısındaki fecaati konuşmak bile istemem. Hemen ardından sosyal paylaşım sitesinde paylaştığım mesajda: “Soma patronlarının basın toplantısını içim ezilerek dinledim. Gazeteci müsveddelerinin sözüm ona patronları sıkıştırma adına yarattığı kaotik ortamın kamuoyunun bilgi alma hakkını nasıl engellediğini izlerken kahroldum. Ama örtük de olsa itiraf vardı. ‘Yangın ani gelişti’ yalanına sığınıyorlar...  Kesinlikle yalan... Kömür damarı birkaç saat içinde açık alevli yangına dönüşmez çünkü... Literatür kömürün oksijenle birleşip açık alevli yangın haline dönüşünceye kadar geçen zamana kuluçka evresi diyor. Bu evreyse 4 ile 8 ay arasında değişiyor... Yani o damar en az dört ay önce yanmaya başladı ve en az dört aydır hem ısısını, hem de ortamdaki karbon monoksit (Co) gazını yükselterek, ‘Yandım tutuşuyorum’ diye bağırıyor... En az dört aydır süren yangını tespit edemeyen patronlar ‘Bizim yüzde bir bile ihmalimiz yok’ diyor... Tüm bakanlar da onu desteklerken, başbakan isyanını haykıran insanları tokatlıyor... Hepimizin zekâsıyla alay eden bu suç ortaklığı karşısında sözün bittiği yerdeyiz...” demiştim. Başka da bir şey yazmama gerek yok, maske düştü, katil göründü çünkü…