Ne kadar kendini kandırırsan kandır var olan gerçeklerle yüzleşmekten kaçamıyorsun. Başını çevirip görmezden gelsen bile, ruhunu çeviremiyorsun çünkü hala insansın. Birileri insanlığından men etmek için üzerine üzerine gelmeye devam etse de, unutmayacaksın bu dünyaya insan olarak geldiğini ve öyle kalmak yükümlülüğün olduğunu.
Etrafına çullanan ve hatta konuşlanan leş kargalarının iştahını kabartıyor olman, onları sevindireceğin anlamına gelmez, gelmemeli. Düşe kalka belki ama asla ayakaltına değil. Ruhuma ayna olmaktan vazgeçtiğim an kaybedenlerden oluyorum ve bu beni bir hayli yoruyor çünkü çetin savaşıyor ruhum hayatla.
Buna etken birçok durum söz konusuyken yüreğimi bağlayan duygu sicimi başı çekiyor bu konuda. Zayıflık olarak ben başını ezmeye çalıştıkça o nasıl mağrur duruyor karşımda ve nasıl inadına diyor, inadına insan olarak kalman için akacağım kanında.
Bir garip bahar bu yıl, kendine ağır bir mevsimden umut beklemek ne denli doğru olur bilemiyorum, zira kendine mecali yok ki bir başkasına fayda saylasın. Kasvetinden gına getirse de çekiyoruz mecburen başka çaresi yok. Bütün bu gizemin içinde salınırken tam da “ayının istemediği ot ininin dibinde bitermiş”  gibi burnunun dibine düşüyor mevzular hem de en derininden.
İşte o derinliğin içinde boğulmayacağını bil yeter zira böyle bir lüksünde yok diyor, damarlarımda ki kanı parselleyen...
Dedim ya mevzular her türlü derin, bunu da öğrenmek gerekiyormuş hayat eşi benzeri olmayan bir okul, akademi.
Ülkem de benim gibi karmakarışık oda yoruldu bıktı başına musallat olanlardan. Acıdan kırıldı kavruldu ne yana yüzünü dönse bin pişman oldu. İçi de içine sığmıyor ki içine dönsün içinde arasın huzuru.
Ülkemin içinden geçmekte olduğu bu sürecin bir an evvel bitmesini ve yeniden yeni güne umut beslemeyi diliyorum bütün içtenliğimle. Çünkü hepimizi bağlayan bir sınavdan geçiyoruz.
Dertliyiz, nasıl olmayalım ki bölünmüş insan parçacıklarını tamir etmek öyle sanıldığı gibi kolay bir mevzu değil, ağır ve çok zaman gerektiren bir durum ve işin kötü yanı bir daha asla eskisi gibi olamayan bir gerçekliği var.
Kayıtsız kalmak değil, kayıtsız sayılmaktan yana dertliyiz. Gördüğünü bildiğini söylemek sıkıntıya sokuyor insanı, birileri bir deftere not ediyor ismimizi, cismimizi sonrada izini siliyorlar yaşamdan.
Hepimizde ayrı bir telaş, ayrı bir tedirginlik, kimimiz bayram çocuğu kıvamında,  kimimizde karalar başlamış nefesimizi tutuyoruz adeta.
Yazarken aklımdan geçmekte olanlardan dolayı içim ürperdi doğrusu. Milletleri bölünmez yapan, birbirine kenetleyen, dışarıdaki düşmanlara karşı dik, eğilmez, umursamaz durmayı aşılayan milli duygulardan bir bir soğuttuk kendimizi. Bunu her ne kadar istemediğimizi söylesek de düzenin çarkına öyle ya da böyle takıldık gidiyoruz. Hiç hoşlanmadığımız arzu etmediğimiz yolların yolcusuyuz bir bakın halimize.
Allem edip kallem edip ellerinde bir dikiş kutusu, üstümüze delme çatma sökük yırtık bezlerden kostüm dikiyorlar, dokusu da aptal kumaşı dokusu.
Bu kadar cebelleşme işte o yüzden oluyor, itiraz etmeden giyenlerden olmadığınızda kopuyor kıyamet.
Kulaklarımızın duydukları beynimizi felç etse de azınlıkta kalmak amacına yakınlaştırıyor birilerini.
“Azınlık dediysem, kaliteli insan sıfatından söz ediyorum bunu belirteyim de”
Öylesine kör balta dalıyorlar ki yaşamın üstüne, içine, istediğini elde ette,  al da nasıl alırsan al.
Ne konuştuklarını biliyorlar, ne de ne konuşacaklarını. Ben kendimi kör cahil bilirdim yanılmamışım, ben öylelerinin yanında harbiden de kör cahilmişim.
Ben bilmediğin konularda konuşulmaması gerektiğini bilirdim yanlışmış.
Ben kahvenin hatırı var diye bilirdim yanlışmış.
Ben yediğin sofraya, baktığın yüze tükürmeyeceksin diye bilirdim yanlışmış.
Ben bütün bildiklerimi yanlış bildiğimi öğrene durayım, doğru yaptığıma inandığımdan caymayacağım meydan şimdilik onların olsun.
Sıfatım hala ve hep insan, aklım kaç kuruşluk bilmiyorum ama göğsümü kabartan, bana kimliğimi miras bırakan değerlerden geri adım atmayacağımı çok iyi biliyorum.
Belki bu bahar iyileşmez yüreğim ama mutlaka iyileşebileceğim baharlarım olacaktır. Aklımı satmadım, bir başkasının aklıma akıl vermek gibi bir lüksüde yok. Dolayısıyla avam değil zihnim görgüm, farkı yaratan o yukarıda söz ettiğim insan kalabilmekle alakalı. Benim güzergahım  klas, birinci sınıf, Atalarım öyleydi çünkü.
 
 
ONLAR BİLMEZ
 
Daha bunlar ne ki!
Üzülmemeye çalış,
Çok sözler duyacaksın canını yakan.
Kabuklarına değecek dil yaraları,
Ve daha çok dalgalanacak yüreğin.
Köpük köpük,
Öfkeden kahrolacaksın.
Karadeniz gibi vuruşacaksın mesela
Kendi kıyılarında.
Yine de geçmeyecek bu iniltiler.
Hani o dağlarda buz kesen karlar var ya,
Vakti geldiğinde
İşte onlar gibi çağlayarak akacaksın.
Arınmışlığa uzanacak yolların.
Ve yine yeniden
Bir gün yeşerecek bütün tarlaları direncin.
Sen yenilmişliğine kaldır başını,
Onlar zaferleri sansınlar.
Bilmezler mi hep doğar güneş.
Ve bilmezler mi neden batar güneş….