Yıllardır bir şeylerin kavgasını veriyorum. Emeğin haklarını da savundum yıllarca, doğanın, insanların, hayvanların, kentin, kentlinin haklarını da. Haksızlıklarla da mücadele ettim, üzerime gelen saldırılarla da. Kültürel, sosyal hayatın içinde de ne kelime tam göbeğinde oldum. Siyasal mücadelenin de en ortalık yerindeydim her zaman. Yanlışlarım da oldu elbette, yanlış bildiklerim de. Kimi zaman bilgim, kimi zaman yorumlama kapasitem yetmediği için yanlış bilgi verdiğim de oldu kamuoyuna…

Yaptığım yanlışlar “kırmızı” yanlışlardı, hiçbirinde art niyet olmadığı gibi çıkar kaygısı da taşımıyordu çünkü. Çok şeye karşı çıktım, tümünde de amacım kamu hakkını savunmaktı. “Ona vermeyin bana verin”, “Sizin değil bizim olsun” açgözlülüğü hiç yapmadığım gibi böyle bir şeyi aklımdan bile geçirmedim. Meyledenlerle de yollarımı ayırdım hemen. Kıt kanaat geçinip, bin bir zorluğa katlanmak zorunda kalsam da, hep alnımın teri, aklımın ışığıyla kazandım ekmek paramı. Ne mutlu bana…

HER YENİLGİYİ BAŞKA BİR DENEYİM, ÇOCUKLARIMA ANLATACAĞIM BAŞKA BİR HİKÂYE OLARAK YAZDIM BEYNİME

Kimseye haksızlık etmediğim, hakkını yemediğim gibi, elimde avucumda ne varsa paylaştım, dayanışma en sevdiğim sözcüklerden biri oldu dilimde. Bin bir türlü mücadelenin içine girdim, doğrusu bu ya, birçoğunda da yenildim. Her yenilgiyi başka bir deneyim, çocuklarıma anlatacağım başka bir hikâye olarak yazdım beynime. Bir yere çıkmayacağını, sonunda duvara toslayacağımı bildiğim halde hak bildiğim yolda yürüdüm. Hayat, zamanın o diliminde, orada olmamı emrediyordu çünkü…

Herkesin derdini dert edindim kendime, mazlumun, yetimin, hakkı yenmişin yanında olmayı kayıtsız şartsız görev bildim. Yeri geldi cürmüme bakmadan dikildim devlerin karşısına, kâğıttan kılıçla egemenlerin şatolarına daldım. Toplumsal mücadele için zamanımı, aklımı, paramı harcadım,  hiç çekinmeden zebanilerle savaştım. Bu nedenle saldırılara maruz kaldım, türlü türlü tehditler aldım. Hakkım da yendi hayatın her alanında, işimden sürülüp karakollarda sigaya da çekildim…

İLERİYE, DOĞRUYA, GÜZELE YÖNELEN HERKESİN, AMASIZ FAKATSIZ YANINDA OLDUM

Kimliğime, kişiliğime sahip çıkarken egomu yenmeye çalıştım, içimdeki benlik duygusuyla savaştım. Yetinmedim “Ben” sözcüğüyle başlayan cümleleri sildim defterimden. Dev aynasına hiç bakmadım,  insanlarla ilişkimi bana karşı tavrına değil toplumsal mücadeledeki yerine göre belirledim. Hakir görmedim, küçümsemedim hiç kimseyi, üstencilerden hoşlanmadım.  Her fikre değer verdim, yalnızca insanlarla değil, tüm canlılarla kendimi eşitledim. Doğayı paylaştığım varlıklar olarak gördüm hepsini...

Hırslarıma değil ortak akla teslim oldum. Gücüm yetmeyip kapıldığım sularda sürüklensem de, ilk fırsatta yüzümü aynı istikamete döndüm. İleriye, doğruya, güzele yönelen herkesin, amasız fakatsız yanında oldum. Gördüm ki, bunların hiçbirini dert edinmemiş bir zevat, boş bir tartışmanın içine çekip boşa enerji tüketmemi istiyor. Nafile çaba. Öznesi “ben” olan hiçbir tartışmada yer almayacağım. Arkadaşlarımla birlikte  “kötülükler toplumu ile mücadele” gibi ertelenemez bir görev var önümüzde çünkü…