Bir arkadaşımla birlikte TEM karayolundan basa bas İstanbul’a giderken ısrarla çalan telefonumdaki sesten aldım Ermenek’teki acı haberi. Arayan Cumhuriyet Gazetesi muhabiriydi. Meydana gelen ocak kazasıyla ilgili fikrimi soruyordu yorgun bir sesle. Gün boyu araç kullandığım ve tüm uğraşılarıma karşın parazitsiz dinleyeceğim bir radyo kanalı bulamadığım için yaşananlardan haberim yoktu hiçbir şekilde. Ağzıma gelen isyan cümlelerinin ardından olan biteni anlamak için kurduğum soru cümlelerine aldığım yanıtlarla olayı zihnimde aydınlatmaya çalıştım. Yalnızca anlattığı kadar bilgim olduğu için yaptığım spekülasyondan öteye geçmeyecekti elbette…

 

“Olcay Hanım” dedim, “kazayla ilgili hiçbir bilgim yok. Ancak sizin anlattıklarınızla yetinip bir yorum yapmamı istiyorsanız, bu kesinlikle bir ihmal. Yer altı işletmelerinde su baskını hiçbir şekilde kabul edilemez çünkü. Su rezervi olan alanların önceden bilinmesi ve mutlaka ocak işletme planına işlenmesi gerekir. Plana işlenmiş ve buna karşın bu olay yaşanmışsa gerekli emniyet topuğu bırakılmamış demektir ki, bu büyük bir ihmaldir. Şayet bilinmeyen bir rezervle karşılaşılmış ve bu kazaya sebep olmuşsa, sondajlarla su kaynağı tespit edilmemiş demektir ki, bu bambaşka bir ihmaldir. Yeraltında hiçbir şey şansa bırakılmaz.”

 

SONDAJ MADENCİNİN GÖZÜ KULAĞIDIR

Üretimden direkt olarak anlamam ama ömrü yerin altındaki kör karanlıklarda geçmiş biri olarak, madencilik konusunda, sıradan insanlardan çok daha fazla yorum yapabilirim rahatlıkla… 31 yıllık işçilik hayatımda öğrendiklerimle söyleyebilirim ki, sondaj, yer altı işletmelerinde madencilerin gözü kulağıdır. Rezerv tespitinden, sürdüğünüz galerinin formasyonuna kadar pek çok şeyi sondaj bulgularına göre belirleyebilirsiniz ancak… Yapacağınız sondajlar ilerleyeceğiniz alanın gaz içeriği, su durumu, imalatını yaptığınız cevherin niteliği gibi konularda çok değerli bilgiler verir size. Bu yüzden Maden Nizamnamesi’nin belirlediği koşullara göre, belirli aralıklarla, belirli sayıda ve açılarda, belirli çaplarda sondaj yaparak zorunludur. Önünüzü görmeniz başka türlü mümkün değildir kesinlikle…

 

Yaşananlar, tam da bu nedenle, maden patronlarının büyük bir yüzsüzlükle söylediği gibi “Önceden bilinmesi olanaksız bir trafik kazası” olarak kabul edilemez… Bana sorarsanız son derece nettir mesele… Ermenek’te yapılan imalatın kayıtlarını bile doğru düzgün tutamayan Enerji Bakanlığına bağlı Maden Dairesi bu yetmezmiş gibi gerekli denetimleri yapmamış, daha fazla kâr için gözü dönen patronlar kara balta çalışma düzeniyle üretim yaparak işçilerin canını almıştır.  Olayın ekonomik olduğu kadar hukuki ve bir o kadar da siyasi sonuçları vardır. Ekonomik ve hukuki sonuçlarına patronlar, siyasi sonuçlarınıysa AKP elebaşları katlanmak zorundadır…

 

POMPALARIN NİTELİĞİ HİÇ TARTIŞILMIYOR

Kaza sırası ve sonrasında yaşananlarsa aklın alacağı türden değil doğrusu. Üç bakanın orada olmasına karşın, görebildiğim kadarıyla büyük bir kargaşa yaşanıyor ocak başında. Karo sahası da, özel şirketlere ait tüm ocaklarda olduğu gibi tam bir mezbelelik doğrusu.  Kimse tartışmıyor ama dolan suyu boşaltmak için kullanılan pompaların niteliği de önem arz ediyor. Yüksek performanslı olmaları yetmez çünkü bir başına… Galeri diplerinde biriken balçığı da basılabilmesi için “ağır mayi” tulumbaları olması gerekiyor… Bir kurtarıcı olarak İstanbul’dan getirilen “ahtapot” adlı yüksek debili tulumbanın niteliği konusunda bir fikrim yok ama su atımı sonrasında geriye büyük bir balçık kitlesi kaldığına göre bu niteliğe sahip değil mutlaka…

 

Baş çırak Davutoğlu’nun kaza sonrasında söyledikleriyse tam bir kara mizah örneği bana göre. Hak aramak için eylem yapan tüm emekçileri cop, biber gazı, panzerlerle bastırmaya çalışan emek düşmanı hükümetin başındaki kukla değilmiş gibi,Yasal olarak işçilerimize sağlanan imkânları sonuna kadar uygulamaları onlar için bir vecibedir. İşçilerimizden de rica ediyorum kendi haklarının takipçisi olsunlar. Hiçbir şekilde yasal olarak onlara tanınan hakların ihlal edilmesine izin vermesinler." şeklinde cümleler kurmasına acı acı güldüm… Her gün evine ekmek getirmekten başka hiçbir kaygısı olmayan onlarca garibanın yaşamını yitirdiği bir ülkede iktidardaki partinin sorumluğunu sorgulamayan ahaliyeyse acıdım yalnızca…