SABREDEN DERVİŞ MURADINA ERER MİYMİŞ?
Bu renkli dünyanın sahte ışıkları yüzünden yoldan çıkan düşler kurmamız. Gözlerimizi kamaştıran dünyevi varlıklar, işte onlar yüzünden, insanlıktan çıkmamız. Hayal kırıklıklarını yaşamamızın sebebi ise ayağımızı yorganımıza göre uzatmamamız.
Daha iyisine, daha çoğuna sahip olabilmek adına, eşek gibi çalışmamız, çabalamamız.
Günü öteleyip, biraz daha fazlasına sahip olabilir miyiz yüzünden mutsuzluğumuz.
Didik didik etmemiz beynimizi, sırf bu yüzden.
İnsanoğlu doyumsuz ve bir o kadarda kanaatkar değil.
Var olduğumuzdan beri hepimizin ayrı ayrı hayalleri, hedefleri var elbette.
Birbirimize özenerek ulaşmak istediğimiz lüks yaşamlar var.
Hayatımızın mutlaka bir döneminde iç geçirdiğimiz kıskandığımız yaşamlar var, nasıl ulaşıldığını bilemediğimiz, unutmadan bizi umutsuzluğa düşüren ve asla eşit olmayan şans faktörü de var.
Nasipmiş değilmiş totemleri var. Fakat bütün bunların yanı sıra yaşadığımız sürece umut hep var, bu elimizde tuttuğumuz en büyük nimet aslında.
Sanırım biz toplum olarak çalışmak çabalamaktan ziyade hazıra konmaya meyilliyiz. Boş vakitlerimizin hesabından daha çok çalıştığımız zamanları sorgulayan bir yanımız var.
Tembeliz demeye çekiniyorum ama bana göre öyleyiz.
Hemen hemen her işimizi kadere yazgıya bağlarız, olursa nasipmiş deriz, olmazsa da nasip değilmiş. istediklerimiz için ne kadar çaba sarf ettiğimizi sorgulamayız olduğunda da olmadığında da nasiplerle totemlerle teselli buluruz.
Doyumsuzluğumuzdan mıdır nedir sahip olduklarımızın bir anda kıymetsizleşmesi önemsizleşmesi.
Hep olmayana özlem hep başkalarında olana sitem.
Elbette renkli dünya bizi baştan çıkartmak için akıl almaz oyunlar oynuyor, fakat onlar ışıltıları kadar çabuk sönüyorlar. Kayıtsız kalabilmek neredeyse imkansız, nedeni ise teknolojinin sınır tanımaması, neredeyse öteki dünyayla canlı yayın yapılacak. Örümcek ağı gibi büyüyen
birbirine tutunan ve sizi içine hapseden parıltılar yüzünden baştan çıkıyoruz.
Bunun hem iyi hem kötü tarafları var.
Ne kadar çok çalışırsanız çalışın asla sahip olamayacağınız servetler var bunlar nesneselelbette, ve yine elde edebilmek adına savaş verdiğimiz manevi servetlerde var.
Her ikisinden de olsun istiyorsunuz doğamız gereği.
Neden sabreden derviş dedim: Yaklaşık 30 yıldır kurduğum bir düşüm vardı benim, üstelik temelini o günlerde attığım.
Birkaç gün önce bu düşüm gerçekleşti, vaktinde olmadığı için mi, yada yazının başında değindiğim gibi sahip olduktan sonra kıymetsizleşmesimi bilemedim oysa günlerce zırıl zırıl ağlamıştım isyan etmiştim ama kendimi gereksiz üzdüğümü ve gözümde çok fazla büyüttüğümü anladım .
Çünkü hayatta daha önemli şeyler var. Ben sevinemedim inanın,üstelik 30 yıl beklememe rağmen. Çünkü ışıltılı dünyanın göz kamaştıran nesneleri olsa da olur olmasa da olurlardan yani.
Ya diğerleri, diğer hayal kuran insanlar, Afrikanın aç çocukları, savaşların öksüz çocukları, ,evsizler kimsesizler adaletsizliğe eşitsizliğe mahkum edilenler, onlar ne zaman bizim sahip olduğumuzda sıradanlaştırdığımız ve önemsemediğimiz hayallerimize sahip olabilecekler.
Bizler daha iyisine doğru çaba sarf ederken onları imkansızlıklara mahkum mu edeceğiz.
Bütün bunları düşündüğümde anlamsızlaşıyor geçişi zirveler. Ancak yine de kutsal kitapta yazılı olan o anlamlı derin söze değiyor yüreğim
‘biz insanların kaderlerini gayretlerine göre yazarız’
yani gayret etmek çalışmak çabalamak zorundayız.
Sabreden derviş hesabı, murada eriyor insan da değip değmediğini sorguluyor usulca.
Şiir:
İster köşkte otur ister sarayda
Malın mülkün bekçisisin her zamanda
Vermedin kimseye de ne oldu bak sonunda
Çırılçıplak koydular seni kara toprağa
Kırma gönlünü fakirin fukaranın
Kıymeti yok ki emanet saltanatın
Dünyayı arşınlasan faydasız tahtın
Çoktan yazıldı son yolculuk kara bahtın