Türkiye bir yandan “ekonomik”, diğer yandan da “ekolojik” krizle boğuşuyor… Kendini kur artışı ile gösteren ekonomik krizi tetikleyenin “diplomatik kriz” olduğu söylense de uzmanlar biraz farklı düşünüyor… Ucuz kredi bolluğu ve savurganca yapılan kamu harcamalarıyla enflasyonun yükselmesinin ve büyük şirketlerin milyar dolarları aşan borçlarını ödeyemez duruma düşmesinin esas rolü oynadığını söyleyen uzamanlar, Erdoğan’ın baskısıyla Merkez Bankası’nın doğru kararları alamamasının da önemli bir payı olduğunu söylüyor…
 
Ülkenin dünyadaki görüntüsü de son derece kötü… OHAL kararnameleriyle hiçbir mahkeme kararına gerek duymadan insanların mallarına, mülklerine şirketlerine el konulması, bununla ilgili her türlü hukuksal yolun kapalı tutulması yabancıların ülkeye yatırım yapmasını engelleyen önemli bir unsur olarak öne çıkıyor… Nitekim Ekonomi eski Bakanı Nihat Zeybekçi, uluslararası doğrudan yatırım sermaye girişinin 2017’nin Ocak-Ekim ayları arasında, bir önceki döneme göre %17 azaldığını söyledi… Sonrasına dair veriler açıklanmadığı için bilemiyorum ama bu trendin sürdüğü kesin…
 
EKONOMİDE YAPISAL SORUNLARIMIZ VAR
Dünya, zaten Erdoğan’ın verdiği “tek adam” fotoğrafından rahatsızken, buna “Damat-ı Şehriyari”nin hazinenin başına getirilerek bir de “saltanat” görüntüsü eklenmesi, güven bunalımını daha da derinleştiriyor…  Ekonominin bir de yapısal sorunları var: Teknoloji ve yazılım üretemiyoruz… Tasarım yapamıyoruz… Teknoloji, sermaye, enerji ve diğer kaynaklarda dışarıya aşırı bağımlıyız… Bunu aşmanın iki yolu var: AR-GE ve eğitim… AR-GE yatırımlarımız son derece düşük… Eğitimdeyse üretim değil, AKP ideolojisine uygun bir nesil yetiştirme hedeflenince tablo daha da vahim hale geliyor…
 
Hukuk alanında hiç güvenirliğimiz yok… Diğerleri bir yana, yakınlarda, Rahip Brunson gibi iki önemli kriz yaşadık dünyayla… Birincisi Deniz Yücel… İkincisi, çeşitli ülkelerde insan hakları mücadelesi veren 11 aktivistin Büyükada’da, bir toplantı sırasında basılması… Her iki olayda da zanlılar, PKK’den FETÖ’ye bin türlü suç örgütüyle ilişki içinde olmakla suçlandı… Haklarında akıl almaz cezalar istenen zanlıların, yeni bir 15 Temmuz hazırlığı içinde oldukları söylendi hatta… Sonuç fiyasko oldu, bunca suçu işlediği iddia edilen zanlılar bir dolu pazarlığın sonunda salıverilirken kaybettiğimiz itibar yanımıza kâr kaldı…
 
BU HOKKABAZLIKLARA KARNIM TOK
Tüm bunlar Brunson olayında da yaşanacak mı, zaman gösterecek… Ama yaşanan ekonomik krizi bu olayı bahane eden dış güçlerin başlattığı ekonomik saldırılara bağlayıp, ülke yönetimini temize çıkaran yaklaşımları akıldışı buluyorum… Tribünlere oynamak için yalandan külhanbeylik yapan zatın ekonomiyi kumdan kaleye dönüştürüp, dış etkilere bu kadar açık hale getirmesindeki rolü hiç mi sorgulanmayacak?  Yaşı kemale ermiş bir insan olarak, şunu da belirtmeliyim ki, 70’li yıllardan bu yana kendi beceriksizliklerini gizlemek için her fırsatta dış güçleri suçlayan hokkabazlığa karnım doydu artık…
 
Bir de orman yangınları, sellerle kendini gösteren ekolojik kriz var… Ayrı bir yazı olmayı hak eden bu konuya ileride değineceğim… Sizler de izliyorsunuz hayretle, doğaya karşı işlenen suçları görmezden gelip, bunu, “Allah’ın bir afeti” sayan yaklaşımlar inanın vicdanını incitiyor insanın… Zat-ı şahanenin, “Onların doları varsa bizim de Allah’ımız var” diyerek ekonomik krize kafa tutması ne kadar absürtse, inanın o yaklaşımlar da bir o kadar ibretlik… Bu sözleri sarf edenlere diyeceğim tek şey şu: “Tanrı sizin suç ortağınız değil… Bu sözlerle onun varlığını bile sorgulattığınızın farkında mısınız?”