Gündemin ağır depresif ve ne yazık ki  olağanlaşan iz düşümlerinin arasından,bir solukluk sıyrılabilmenin ihtiyacı içinde derin derin nefes almak istersiniz ya işte sanırım toplum olarak buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var bu günlerde. İyisiyle kötüsüyle koca bir yılı sarıp sarmaladık koyduk bir bohçaya, bir kaç gün sonra kundakta gelecek olan yenisiyle değiştirmek için hazırlanıyoruz gezegence. Korkarım çok sürmeden o koca yılın da içine  ederiz biz insanlar, bunun için her türlü hazırlığımız yeteneğimiz var zaten.

Dünya denilen şu koskoca gezegenin içine sığamıyoruz  vesselam. Nankörlük bizde, aç gözlülük bizde,doyumsuzluk bizde, arsızlık, yolsuzluk bizde, daha ne olsun, yok, yok işte.

Yaşam kavgasının içine gönül gözümüzün de gözünü çıkararak öyelsine dalmışız ki hep benim olsun hep ben kazanayım derdindeyiz.Canlı canlı canımızı çıkarttığımızın farkında bile değiliz.Yaradılıştan mı böyleyiz, yoksa kodlarımız mı değişti bizim aklım almıyor.

Adaleti kendinden yoksun gezegenimde oyunlar oynanıyor dört bir köşe, sağım, solum, önüm, arkam.

Peki nerde ve ne zaman kime güvenecek kime inanacağız biz.

Kaç yeni yıl eskidi  bu güne değin ve daha kaç eskiyen yılların arasına sıkıştırdığımız yaşanmışlıklardan medet umdu insanoğlu faydasız üstelik yaşadığı zamana.

Bir keşmekeşin içinde savrulup duruyoruz, hırslarımıza yenik düştüğümüzün ve yaşam kavgasına esir olduğumuzun farkına vardığımızda, iş işten geçmiş oluyor zaten.

Bunun üzerinde biraz fazla düşündüğümde boguyor girdabı beni.Yeni gelen yıl yeni olsa bir fark olur öyle değil mi? Eskiyenleri tekrara düşmeyiz, sahi gelen yıl yeni değilde eski yılları şatafatlı süsleyip püsleyip gerimi veriyorlar bize.

Kendimizi kendimiz boğuyoruz sonra birileri çıkıyor renk cümbüşü içinde ferahladığımızı düşündüğümüz ilk anda karalara boğuyor, neyi mi?  Umudu, kardeşliği, paylaşmayı, sevmeyi, hoşgörüyü, yardımseverliği.

 

Böyle gelmiş böylemi gidecek, yoksa yeni yıl, yeni şeyler getirmeden, eskiyip eskiterek yine yüzsüzce  mi gidecek.