Bu coğrafyanın kendine has, kendine özgü bir kimyası vardır ve bunu içinden geçen hemen hemen herkeszamanla keşfeder. Biyolojik sistemi ise apayrıdır diğer şehirdaşlarından, ola ki mukayeseye girdiğinizde hiç haz etmez, çatar kaşlarını.
Kendini öyle bir yere koymuştur ki, kıyısından köşesinden değiştirmeye kalktığınızda bozulur dengesi ve eyvallahıda olmaz hani dışa vuruverir iç sesini “bırakın beni kendi halime bırakın” der.
Elini sürenin elini büker çünkü hiç kolay değildir bu coğrafyada yükün altına girip oradan kalkabilmek!
Yıktıklarını bozduklarını yapabilenler henüz görülmemiştir.
Her şeyi göze alabilenler, ipi göğüsleyenlerdir bu memlekette, oda çok nadir gerçekleşir zaten.
Taşında toprağında inat biter bu coğrafyanın, suyuna karışır sonra, içilir yudum yudum. İnatlaşmasının nedenini anlayamaz dokusu örtüşmeyenler, gelip gidici olanlar!
Kendini kahraman yapmasına izin vermez başı çekenleri,eğer samimiyetsiz bulmuşsa hiç şans vermez!!!
Gururumuz baskındır evet, buna rağmen arada birde olsa elimizden tutulsun isteriz ama başımızı eğmeyeceğimizi de peşin peşin söyleyiveririz. Burnumuzdan kıl aldırmadığımıza yorulur neticesi ancak bu hiç doğru değildir.
Bu coğrafyanın dokusu benzemez başka memleketlere dedik ya. İnişli çıkışlı bir yol izleriz genelde, malum dağ tepe arasında sıkışıp kalmak gibi bir gerçeğimiz vardır. Engebeliyiz coğrafyamızdan ötürü buda genetik kodlarımıza imzasını atmış vaktiyle.
Birazda hırçınlığımız var Karadeniz dokusundan kaynaklanan. Yetmezmiş gibi bütün bunlar, bir de yerin üstünü altına, altını üstünü getiririz, karın tokluğunun başka yolunu yöntemini bilmeyiz çünkü..
Taş, aştır bizim için nokta. Alnımızın terine sürülen kara, öyle bilindik karalardan lekelerden değildir. Kuşaklar boyu ekmeğimizi taştan çıkartmış lığımız vardır bundandır eyvallahımızın olmaması…
Etkilisi yetkilisi pek bağlamaz bizi, biz, bizim gibi gönlü pek olanlara değer veririz, oda yüzyılda bir düşer.
Taş ekmek olunca ve oradan, ondan karnı doyunca insanın, yüreği de taşlaşıyor gitgide. Sor bir Zonguldaklıyı bir Egeliyebir Akdenizliye soğuk insanlar diyecektir belki kibirli belki de. Öyle gözüktüğünden değil öyle görmek istediklerinden. Yürek taşa dayamışsa sırtını, bulaşmışsa genlerine sertlik, soğukluk, bir parçamız olmuşsa varsın soğuk donuk olalım.
Bu coğrafyanın elinden geleni yapmaktan yorgun düştüğünü anlayamaz hiç kimse. Elinden alındıkça ürettiği, kendine çekilir, kendine kuytularına saklanır, sessizleşir gitgide. Bunu anlayabilmek her babayiğidin harcı değildir.
Baba deyince içimiz cız eder bizim. Yetim ve öksüz kalmışızdır kuşaklar öncesinden, kendi göbeğimizi kendimiz kesmişizdir ödediğimiz bedellerden. Taşı kutsadığımızdan beri, ekmeği namus edişimiz, işten bundandır.
İlk öğrendiği şeydir yalnızlıktır ve o bilindik yalnızlığın soğukluğuyla,kendi üşürken ısıtır yüzlerce binlerce bedeni. Taşı ateş yapar kuşaklar boyu, taşı aş yapar kuşaklar boyu.
Bu coğrafyanın insanında bulunan en büyük özelliktir üretimin sınırsızlığı. Dokusuna karışmış olanların o yalnız ve mağrur yüreği bulandırmak için gösterdikleri çabalar, zaman zaman kurban verdirmiştir.Kendi esmer türkünü söylemiş durmuştur senelerdir. Kendini bulmuştur çünkü o türküde “karadır kaşları” karadır bahtı bu memleketin.
Hak arama konusunda cesaret yoksunu olmamızı, üzerimize çullanan gözü dönmüşler yüzünden olduğunu düşünmekteyim.Emeğin karşılığı yeteri kadar olmayan bir coğrafyada, eşitlikbeklentisi içine girmek ve iyi niyetinden vurulmak, şu gelip geçişi olanların iş bilmezliğinden kaynaklanır.
Yabancılara soğuk durur oldum olası bu memleket, onlardan pek haz etmez bu coğrafya. Kan uyuşmazlığı baş gösterdiğinden kabullenmemek konusundaki hırçınlığı da kaçınılmaz olur. Gelenin gidenin iş bilmezliklerinin şeceresi tutulduğunuzda, sonuç zaten kendini ele verecektir. Dokunun içine enjekte edilmeye çalışılan yenilikleri zor kabullenmesinin sebebidir geç kalınmış olmaları.
Sözünü tutmayanları unutmaz kindardır biraz.
Gelişmekte zorlanma nedenlerinin başında gelir okuma oranındaki yetersizlik. Aydınlanabilmesi için okumayı değil, taşı tercih etmek zorunda bırakılması, eksiğini telafi etme konusunda gönülsüz yapmıştır onu. DNA’ SI öyle kodlandığından dolayı değişim söz konusu olduğunda bu yüzden direnç gösterir, ne öğrendiyse, ne yüklendiyse sırtına onu bilir, onu savunur, onu öncelik yapar.
Bu coğrafya sahiden başkadır, benzemez hiçbir yere. Yolu karanlıklar içinde yine kara olana doğru meyleder, umudun ne yönden doğacağını bilemez çünkü ona kendinden başkası umut olmamıştır. Elini tutana elbette gönül verir zaman zaman, o el samimiyse şayet çok daha fazlasını vermeye hazırdır, çok can yakanları çıkartamaz zihninden bundandır sevdasını gönlünde soğutması.
Gelenler gider bir gün ve gidenler hiç ardına bakmaz bu coğrafyada. Taşına, toprağına, insanına emeğine sahip çık Zonguldak. Gözünü boyayanlar, gözünü oymak için bağrına basıyormuş gibi yapıyor seni. Bir daha gözden geçir geleni gideni ve kendi içinde gizlediğini.
Bu coğrafya buram buram yalnızlık kokar ve öksüz ve mağrurdur insanları. Ve hiç sevmemiştir başı çekenleri, emek vermeyenleri. Gelenler gider bir gün, kalıcı olanları da iyi bilmek gerekir.