Benim aklım şu siyasete, politikaya bir türlü ermedi, korkarım bundan sonrada ermeyecek. Soğuk ve itici buldum nedenini bilemediğim. Malum seçim arifesindeyiz, bu nedenle siyasi partilerin temsilcilerini ağırlıyoruz. Liderler, yöneticiler, kendine saf belirleyenler, meramlarını anlatmak için geçerken bize de uğruyorlar.
Miting meydanlarına çıkan liderleri izlemek için bizlerde seyirci olarak yerimizi alıyoruz.
Muharrem İnceyi ağırladı Zonguldak, onun yol haritasını dinledi enerjisine donanımına tanıklık etti. Bir yandan Miting alanlarının nabzını tutmaya çalışıp diğer yandan da doğru karar verme çabasında Zonguldak. Neler vadetti, bu kentin, ülkenin sorunlarının ne kadar farkındaydı bunu kendince tahlil etti. Cumhurbaşkanlığına aday olan bir politikacının seçildiği takdirde neler yapabileceğini tahmin etmeye çalışıyoruz çünkü henüz denenmemiş bir aday kendisi.
Sonra Cumhurbaşkanını ağırladı Zonguldak meydanları. Cumhurbaşkanının seçim vaatleri tanıdıktı, bilindik şeylerdi, daha önce verilen sözlerin yeniden güncellenmesini gördük. Tamamlanmayanlar ötelenenler kendini hatırlattı.
Seçim vaatlerinin gerçekliğini anlamaya algılamaya çalışıyoruz. İnsanların gözünün içine baka baka gerçeklikten uzak söylemlerin, yıllardır değişmeyen yöntemin tanığı oluyoruz bir kez daha.
Siyasete soyunanların hemen hemen hepsi enerjilerinin çoğunu konuşmaya harcıyorlar. İkna etme çabaları akıl karıştırmaktan çok akılları karışanları işaret ediyor.
O kadar çok konuşuyorlar ki o yüzden bocalıyorlar. Birbirini tutmayan söylemler, geçmişten günümüze değin arşivlenen sözlerin gün yüzüne çıkacağını göz ardı ediyorlar. Geçmiş kendini hatırlatmasa, neredeyse o söylemlere inanası geliyor insanın. Çünkü denize düşen yılana sarılır kültüründen geliyoruz bizler, denize kimlerin düşürdüğünü unutarak!
Sanal gündem, sanal eylem derken, allak bullak olan zihinlerimizle neticede biz yine, dönüp dolaşıp biz bize kalakalıyoruz, yani yine bir başımıza. Geçerken uğrayanlar geçip gidiyor, kalanlar çaresizler.
Meydanlara yansıtılan coşku bile sanal. Katılımcıların attıkları sloganlar Zonguldak değil, bunu o kadar iyi görüyor hissediyorsunuz ki. Buraya bu coğrafyaya ait olmayan insanlar konuşulanlara alkış tutmuyor, anlamadan sadece konuşmacıyı bölüp, yerinde olmayan bir coşkuyla dikkat dağıtıyor. Samimi değil, sıcak değil hiç biri, anlatanda dinleyende.
Örneğin emeğin başkentine geliyorsun, maden şehrine geliyorsun, meydanda bir tane bile baretli madenci yok. Nerede benim madencim diyemiyorlar örneğin. Türkiye ekonomisine yerli üretimle yıllardır destek veren yeraltı kahramanlarını soran merak eden yok örneğin.
Kime ne anlatıyorlar, ne sözü veriyorlar, neyin sözünü veriyorlar, anlayan var mı bilemedim.
Tedirginlik var meydanlarda, taraf olma zorunluluğu birde.
İçimize sıkışan dertlerimizle, bilinmezliklerle seyirci olmaya devam ediyoruz, mitinglerin ardında kalan ise, hayal kırıklıkları oluyor.
Kendi kendimize söylenip duruyoruz kısacası, ne muhatabına erişiyor söz ne de bir işe yarıyor.
İnandırıcı değil biliyoruz, sözlerinde durmuyorlar biliyoruz, birbirlerinden bir farkları yok biliyoruz, peki niye bu aldanışlar.
Zonguldak geçmişte emeğin başkenti olarak bilinirdi çünkü yerin altından o kör kuyulardan çıkardı ekmek parası. Şairlere şiirlere ilham veren acının ta kendisiydi bu kent. Çalışma koşullarının ilkelliğiyle yıllarca baş başa bırakılan bu öksüz kent, yıllar sonra bambaşka yalnızlığa terk ediliyor. Her siyasi liderin diline doladığı ve ne yazık ki başaramadığı projeler, bırakın hayata geçmeyi, çürüyor olduğu yerde. Zonguldak’ın değil siyasetçilerin işine yarıyor projeler.
Her seferinde inanmasak da, ikna olmaya meyilli çaresizliğimiz yüzünden bir şans isteyene o şansı peşinen veriyoruz. Kaç kez yenildiğimizi varın siz düşünün, malum aynı yerde ve aynı ilkellikte imkânların kısıtlılığının da ötesinde söylenip duruyoruz. Kime bel bağladıysak, sonu fiyasko olmadı mı?
Bu öksüz kent, yıpratılmış kent, kendini nasıl iyileştirir ve nasıl yeniden başlar yaşamaya bilmiyorum, bir fikri olanını da henüz görmedim, duymadım. Genellikle köprüyü geçene kadar dayı oluyorsunuz bizim kültürümüzde. İşte o köprü geçişlerinde, bizim zihnimizi yakanların artık ne olur farkına varalım.
Hangi sorununu kaleme alsak, hangisinin yardımına koşsak şaşırıyor insan. Yerel yönetiminden genel yönetimine kadar, beceriksizliğin, iş bilmezliğin stajyer kenti sanki Zonguldak.
Filyos projesinin adını söylerken de yazarken de afakanlar basıyor artık. Bunca yıldır bu kadar seçim malzemesi yapılan ve her ne hikmetse tamamlanamayan bir iş mi olur Allah aşkına. Kaç siyasi lideri koltuğuna taşıyıp saltanat sürdürdü Filyos, arşivlere bir göz atın.
Meydanlara oy istemek için çıkan liderlerin bu yalnız bırakılmış kente hangi yüzle geldiklerini ve bizi sorunlarımızla baş başa bırakarak hangi vicdanla gittiklerini inanın anlayamıyorum. Siyaset denilen kavram bu ise şayet, bunun albenisi neresinde bilen varsa söylesin.
Yeniler yenilikler beklentilerimiz hep kursağımıza kalıyor. Kent için ne gerekliyse yarım ve eksik. Hastane inşaatı rezil bir halde yıllardır olduğu yerde sayarken, stadyum ite kaka bin bir meşakkatle yetersizliği biline biline zoraki ilerlerken, kentin göbeğinde var olan defalarca yazılan, tarihi eser olarak kendini kendi korumaya alan kuleler, öksüzlüğün en belirgin simgesi değil mi sizce de. Bitmeyen yollar, aşılamayan siyasi engellerle bir tık ileriye gidemeyen bu kent için var mı olumlu bir beklentisi olan.
Sadece kendine yontan şahsiyetlerin, kişisel yapılanmalarının dışında millet için bu kentin sakinleri için kolunu kaldıran var mı? O küçücük caddesinden, aynı gün içinde üst üste iki kez geçtiğinizde esnafın sizi tanıdığı, sizin ise esnafın adını sanını bildiğiniz bu öksüz kentte, birbirine tahammül edemeyen insanlara dönüşmemizin nedenleri ne dersiniz. Taraf olma zorunluluğuyla bizi birbirimize bileyen algıların ne çok meraklısı olduk ve ne çabuk teslim oluyoruz işleri bitince bizi görmezden gelecek olanlara.
Düşünün kaç lider, kaç vekil, kaç yönetici seçti bu kent, hangisiyle can ciğer olundu, hangisi seçildikten sonra vefa gösterdi. Kim olursa olsun kendine, kendinden olana yonttu. Bir merhabası olanlar bile koltuk arsızlıkları yüzünden selamını kesti. Yok yok bu siyaset herkesin harcı değil, sahaya inenlerinde, yönetici sıfatına geçenlerinde iş bilmezliklerinin izleri bu kenttin yüzünden belli oluyor. Kuru vaatlerle bu iş olmuyor, susmak kabule geçmek ise zavallılığımızdan, ya da küpünü dolduranların işgüzarlığından. Birileri koltuğuna kurulacak ve diğerleri de kurulamadıkların koltukların hırsından intikam alacak.
Hak verilmez alınır için harekete geçmek son şans.
Yoksa Zonguldak aynı Zonguldak olarak köhneleşmeye değerlerini kaybetmeye devam edecek.