Olmak bir ayrıcalıktır.
Mutlu olmanın formülünü keşfedeli çok uzun yıllar oldu. Kederlerin içinden çıkıyor ortaya genellikle, kendini ağırdan satıyor ki kıymeti bilinsin. Kendi kendime yetebilmeyi, kendime bir dünya kurabilmeyi başardığımı düşünüyorum. Azı karar çoğu zarar sözünü önemsiyorum fakat bu demek değildir ki reddediyorum çoğalmayı kucaklaşmayı. Mutluluk oyunlarının yanı sıra, kendime yüklediğim kederli- hüzünlü, melankolik bir iç dünyam var. Her biri ayrı ayrı çok değerliler ve iyi geliyoruz birbirimize, fark yaratma sebeplerini de o birbirine zıt ama gerekli kavramlara bağlıyorum. Çünkü hepsi de benim iç dünyama göre ve benim için mutlak gerekli ve elbette tamamlayıcı.
Çelişkili gelebilir sözler ama inanın değil tam tersine fazlasıyla net. Yukarıda söz ettiğim gibi onlar benim bütünümün parçaları ve olmazsa olmazlarım. Mutluluk somut bit kavram gibi görünse de, soyut benim nezdimde. Mutluluğu somutlaştırmak için soyut olanların içinden geçmeniz gerekiyor, bu da biraz meşakkatli bir yolculuk istiyor. Sonucunda elde edilen ise en kıymetlisi en değerlisi oluyor, dahası sizin oluyor, işte onu bölüp paylaşmak var ya şahane oluyor.
Mutluluk üzerinden girmiş olsam da konuya, hüzünle devam ediyor olacağım.
Bugünün yaşam koşullarında debelenirken, içinde bulunduğumuz imkânların geçmişle mukayesesini yaparken ıskaladığımız çok ince nüanslar var, onlardan söz edeceğim bugün. Geçmişin ne kadar önemli olduğunun göstergesi, hani şu son günlerde gündeme düşen soy ağacı muhabbeti. Geçtiğimiz günlerin en sıcak konusuydu ve en çok konuşulan sanırım. Geçmişini bilmeyenler, geçmişini unutanlar, geçmişinden utananlar (!) ve kendini soylular sınıfına yamamaya çalışan zavallılar içinde önemli bir bilgi kaynağı umudu taşıyordu ki kilitledi kendinin beklentiler karşısında.
Köklerimizin nereye kadar uzandığını öğrenme çılgınlığı, kendimizde hala daha eksiklikler olduğuna işaret sayılabilir ne dersiniz. Biz kimiz ve kimlerdeniz arayışından sonra ne değişecek ki bazılarımızda.
Köklerimizin önemi kadar yaşadığımız anın, bu dönenim ve ait olduğumuz kültürün altını doldurmalıyız diye düşünüyorum! Birbirine tahammülün eğitimi önemli bir aşama sayılır ve bu sahiden de gereklidir. Başarı olgusunun gururu, onu içselleştirebildiğinizde iyi geliyor bünyeye, diğer türlüsü pek matah bir şey değil. Hemen yine ve yeniden silah kuşanmayın, buradan, yani başarılarından vuramazsınız bir insanı, önce bunun altını bir çizelim. Bu yolu tercih edenlerin dikkatine, diyorum.
Eğer içinde bulunduğunuz şartların sınırlarını bir nebze de olsa esnetip bir arpa boyu da olsa yol kat ediyorsanız diğer çevre sakinlerine göre, başlıyor çatlak sesler. Bu bizim mahallede var ya, çok olur uğultulu sesler. Mahalle kültürüyle büyüyüp o kültüre bağlı kaldığınızda arpa boyu çok önemli olsa da bir anlam ifade etmez at gözlüklerini çıkaramayanlara. Anası soğan babası sarımsak gibi “varoş buldukları” kelimelere sarılı verir soylu olmaya özenenler. Mahallelinin işi olmadığından değil aslına bakarsanız, kendilerini iş edinmelerinden dolayı uğultular çoğalır.
Hal bu ki boyuna posuna bakmadan o arpaya bir parça kıymet verseler, iş başka boyutta olacak, belki bir arşın, belki daha da ilerisine birlikte gidilecek, yürünecek. İşte böyle bir kültürün içinden çıkıp, kendine aristokratların (!) dünyasında yer edinme telaşı ilginç geliyor. Siz ne yaparsanız yapın birileri hep altını oyacaktır ki öyle oluyor tecrübe edilmiştir. Hele ki işin içine soğan ve sarımsak gibi çok ince nüanslar girmişse vay emeklere. Kendinizle barışık olmasanız ve farkında olmasanız bütün hikâyenin, kalanını tezahür bile edemezsiniz inanın. Mutluluk bana göre soyut” öyle olmadığını iddia edenlerde var elbette” somutlaştırmak için mutluluk oyunlarına benim için ihtiyaç kaçınılmaz oluyor şu durumda. Birde İleriye gitmek ve ilerlemek arkanda bıraktığın yaşanmışlıklarına yaslanmakla oluyor, bana göre.
Geleceğe gözünü dikmiş insanların emin olun geçmişleri çok kıymetli olur. Siz inanmayın sakın her şeyi arkamda bıraktın, ben sadece önüme bakıyorum diyenlere, onlar bana göre kendilerini kandırıyorlar. Geçmiş eğer yüzünüzü kızartmıyorsa, içine sakladıklarıyla sizin en büyük servetinizdir. Yüzünüzü kızartıyorsa da en büyük tecrübeniz.
Ben servetimle ve tecrübelerimle yarına yol alıyorum. Mahalle kültürünün inceliklerini çok iyi biliyorum. Kişiliğimde kimliğimde hem kaşe baskısıyla hem de mührüyle nereye ait olduğumun resmi kaydırır, nokta. Soylular sınıfına kendini yamamaya çalışanlara, kültürüme uzak olanlara anlatmak istedim bu rengârenk dünyayı. Böyle bir girizgâhtan sonra gelişim kısmını atlıyorum sonuca bağlayıp arayı doldurmayı soylulara bırakıyorum.
Dedim ya çok küçük şeylerle mutlu olmak ve eskiyen her şeyi eskilerinizle birlikte kıymetli bulmak, anıları, acıları yokluklar arasından çıkan mutlulukları hazinede tutmak, şahane bir şeydir öneririm. Minnet etmezsiniz ne ayıya ne dayıya, kendi göbeğinizi kendiniz kesmeyi öğrenmek kadar kıymetli bir şey yok şu dünyada. Aslını inkâr etmeyenlerdenim ve ben biliyorum köklerim nereye kadar uzanıyor.
Anası soğan, babası sarımsak olmak çok kıymetlidir çok.