Yaşadığı yere dışarıdan bakabilme fırsatı bulamayanlar, yoksunluk içinde debelendiklerinin de farkında olmazlar, olamazlar!
Coğrafi yapısındaki zorluklar, şehir merkezinin sadece bir avuç içinden ibaret olması, kimilerince bahaneler için gerekçe teşkil etse de inanmayınız, kanmayınız.
Yüzölçümü 3.306 km olan Zonguldak ilinde kilometrekareye 181 insan düşmektedir. Zonguldak nüfus yoğunluğu 181/km'dir.
İstatistikler, yaşam koşullarının nüfus oranlarıyla eşdeğer olmadığını söylemektedir. Kaliteli bir yaşam sürdürebilmek, azlıkla çoklukla ilgili değil, az ve çok çalışmayla ilgilidir.
Hizmet gönüllüsü olmak başka bir şey, hizmet etme cesaretlisi olmak çok ayrı şeylerdir.
Henüz yok edilemeyen mavisiyle yeşiliyle, henüz elde avuçta zor günler için saklı tutulan umut tohumlarıyla, günü, yarını ekip biçme, emeğin hasatını gerçekleştirebilmek için son demlerindeyiz yaşamın.
Bunun için hizmet gönüllüsü olup kayıplara karışanlara değil, hizmet cesaretlisi olup, taşın altına elini koyanlara ihtiyaç vardır.
Birlik beraberlik söylemlerinde kim ya da kimler kastediliyorsa, şu içinde bulunduğumuz duruma bakılırsa, bunun Zonguldak ve Zonguldaklı olmadığı çok açıkça görünecektir.
Bir kentin, bir coğrafyanın çehresinin değişiminden, içindeki refaha kadar sorumlusu devletin ama atanarak ama seçilerek onlara tahsis edilen koltukların sahiplerince mümkündür. Keza bu tüm dünyada da böyle olmuştur. Hizmet cesaretlisi olmak işin püf noktasıdır işte bu yüzden çok kıymetlidir bizde olmayan özlem duyulan tam da budur...
Şimdi; halkın haber alma özgürlüğünün ve halkın bilinçlenmesi adına başı çeken yazılı ve görsel basının sıkça dile getirdiği ama ne hikmetse ya yılgınlıktan ya da yıldırılmaktan geri durdukları sorunların çözümsüzlüğüne bakıldığında, olduğu yerde saymaktan da öte, geriye giden, gözden çıkartılan bir coğrafyada, bizler nefes alıp vermenin yeterliliğinde, yaşadığımızı zannediyoruz.
Daha ne kadar önceliklerimiz satırlara dizili kalacak daha ne kadar olduğumuz yerde saymaya devam edeceğiz ki.
Bilmem kaç kuşaktır bir ileri beş geri gitmekten, seçilenlerce, atananlarca olağanüstü işler başarıldığına inandırılan saf yanımızla, cesaretimizi hevesimizi çok daha önemlisi güvenimizi yitirerek sonumuzu hazırlıyoruz. Gelinen son durum, görünen köy, işte bu çaresizliğin, işte bu beceriksizliğin ta kendisi değil midir?
Şehrimize hangi siyasi lider, hangi yönetici gelse, istatistik ve veriler üzerinden birbiriyle örtüşmeyen doğruluğu şaibeli olan birçok söylemde hayal kırıklığı yaratıyorlar. Ve biz kent sakinleri gerçeği bildiğimiz halde susuyoruz.
Cehenneme dönen hava kirliliği, ıstıraba dönen yol güzergâhları, bir çivi bile çakma cesareti olmayan yöneticilerle, neyin bedelini ödüyor bu şehir anlamak mümkün değil. Her kürsüye çıkan, her koltuğa gömülen, bir öncekinden farksız hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor.
Kendine rüştünü ispat etme hevesiyle yola düşenler, kaçınılmaz sonla yani başarısızlıkla yâd ediliyorlar işte bu yüzden zaman içinde. Kırk yılda bir başımıza konan talih kuşuyla içinde debelendiğimiz bu coğrafyaya yazık edilmesin daha fazla.
At gözlükleriyle değil, alıcı gözüyle bakalım hayata…
Devletin protokol sıralamasında başı çeken ama ne yazık ki bazı iş bilmezlerin içinde boğuluyor bu altı kara, üstü bir başka hava olan öksüz şehir. Ya tutalım elinden ya da yakalım kökünden gitsin.
Sabır, heves, umut zorda kardeşim zorda…