“İddialı olmak” iyi de “çok hırslı” olmak kötü bir şey kesinlikle… Hele “siyasi hırs” hepten başa bela. Buna bir de “rant hırsı” eklenince ortaya çıkan insanlık dışı bir gözü karalık oluyor. “Yalan” doğal olarak en değerli malzemesi haline dönüşüyor bu muhterisliğin. Değirmende un yerine yalan öğütmeye başlayan bezirganlar, neyin kalp neyin gerçek olduğunu anlamak için en küçük bir çaba bile harcamayan toplumu, bu undan yoğurdukları hamurla zehirliyor. Sindirim sistemi henüz gelişmemiş çocuklara verilen mama gibi, yalan biberonlarından kana kana içen toplumsa, gözü karnı tok bir hoşnutlukla sandıklara koşuyor.
SUÇLAR TEVİL YOLUYLA İKRAR EDİLİYOR
Hayat anlamak isteyenler için her şeyin sağlamasını yapıyor aslında. Gönül gözünü bir parça açanlar bunu rahatlıkla görebiliyor. Paralatılan tüm rakamlara, bin türlü yalanla dile getirilen kalkınma vaazına karşın yaşam kalitesi gün gün düşüyor her birimizin. Nüfusun büyük çoğunluğu belli bir gelirin çok altında bir ücretle çalışırken, halkınn çok önemli bölümü borç batağı içinde kıvranıyor. Emin olun çok para kazanıp, ultra lüks bir yaşam süren haramiler için de geçerli bu. Aynı zehirli havayı soluyoruz çünkü. Aynı hastalıklı topraktan yetişmiş aynı yiyeceklerden tüketiyoruz. Tek farkımız onlara lüks restoranlarda, süslenip püslenerek ikram ediliyor yalnızca.
Olaylara akıl gözüyle bakanlar, savunma için söylenen sözlerde, işlenen suçun örtük de olsa itirafını görebiliyor. Yayımlanan ses kasetlerinin “montaj” olduğunu iddia eden Başbakan, meydan meydan dolaşıp, kriptolu telefonunun dinlendiğini iddia ediyor. Kurulabilecek, “Sesler üretildiyse, telefonun dinlendiği yanlış; telefon dinlendiyse o halde sesler doğru” şeklindeki basit denklem bile, hukuk deyimiyle “suçun tevil yoluyla ikrar” edildiğini ortaya koyuyor. Üstelik camide içki içildiğini, Kabataş’ta türbanlı bacılarına saldırıldığını iddia edip elindeki iktidar gücüne karşın, iddialarını kanıtlayacak en küçük bir kanıt ortaya koyamamaları gibi bir sabıka ortadayken, söylenenler hepten havada kalıyor…
İSKİ SKANDALI SHP’Yİ KAPATTI
Kaç gündür “Hırsız var” haykırışlarıyla eylem yapıyor insanlar. Yalnızca Zonguldak’ta değil ülkenin dört bir yanında AKP protesto ediliyor. Toplumda her iki kişiden birinin oyunu alan bir partinin seçim bürolarının polisçe korunmak zorunda kalması, içine insanların göğsünü gere gere girememesi trajikomik bir durum oluşturuyor. İnsanların “İşte burası hırsız yuvası” bağrışları arasında, seçim bürolarında hapis kalan AKP’lilerin o geçirdikleri o üç beş dakikada ne düşündüğünü çok merak ediyorum doğrusu. Ne yalan söyleyeyim yerlerinde olmak istemem kesinlikle. O haykırışlara yanıt verecek gücü bulamamak çıldırtıcı bir duygu olurdu çünkü…
Süreçten çıkardığım bir başka sonuç da ortaya çıkan bunca karineyi görmezden gelip Erdoğan’ın arkasında duran, AKP bayrağı sallayan mütedeyyin kesimin toplumsal vicdanı temsil edemeyeceği gerçeğidir. “İSKİ” gibi şu anda ortaya atılan iddiaların binde biri ölçeğinde bile olmayan bir skandalın SHP gibi bu toprakların gördüğü en nitelikli sosyal demokrat partiyi kapattığını anımsarsak, kırık dökük de olsa solun kendiyle hesaplaşma kapasitesinin İslamcılardan çok daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Bu anlayışla hesaplaşmadan kimsenin kendini aklaması mümkün görünmüyor. “Çalınmış olsa da o paralar yoksulların zekâttır” gibi insanın vicdanını gerçekten yaralayan cümleler kuran yüzsüzlere de, herhalde “Allah müstehakınızı versin” demek gerekiyor.